Derneği 40 yıl ayakta tutmak büyük bir başarı

DERNEĞİ 40 YIL AYAKTA TUTMAK BÜYÜK BİR BAŞARI
İsmail İPEK
Halk Ozanı

Arkadaşlar…
Meşakkatli bir yılı geride bıraktık. Yüzlerce madencinin ölümü, her gün sokaklarda kadınların öldürülmesi, cadde ve sokakların biber gazı kokması, insanlığın başına bela olan İŞİD diye eli kanlı bir terör örgütünün ortaya çıkması… Onun yaratıcıları da belli… 2014 yılını geçirdik, 2015 yılının ilk günlerinde Paris’te bir dergiye saldırıldı, dünyaca ünlü bir gazeteci öldürüldü. Katiller Müslüman Nijerya’da bir terör örgütü, 2000’den fazla insan da öldürdü.
Terörün her türlüsünü lanetliyorum!
Arkadaşlar…
OZAN-DER kuruluşunun 41. Yılına girdi. İlk yıllarda ben de yönetim kurulunda bulundum. Maddi imkânları kısıtlı olan sanatçıya ve sanata değer vermeyen ülkemizde bu derneği 40 yıl ayakta tutmak büyük bir başarı. Üstelik de kendisine ait bir mekânı olmayan bir dernek… Kuruluşundan bugüne kadar OZAN-DER yöneticilerini kutlar, sevgilerimi sunarım. Aramızdan ayrılanları da rahmetle anıyorum.
Âşıklık, ozanlık, şairlik, yazarlık hepsi birer sanattır. Hepsine mensup olana da sanatçı diyelim. Bu sanatlar yüzyıllardır süren birer gelenektir. Bu geleneği sürdürmek için, geleceğe taşımak için örgütlenmek gerek. Bu geleneğin ustalarıyla, gerek üniversitelerde gerek üniversite dışında eğitim görmüş bilim adamlarıyla görüşmek, onlardan fikir almak yararlı olur kanısındayım.
Arkadaşlar…
Sanatçının özü sözü, davranışları birbirine uygun olması gerek. Hiç kimse başkasından üstün değildir. Sanatçının sürüsü halktır. Sanatçı kimliğindeki insanlar gönül ve sevgi adamıdır. Din, dil, ırk, renk gözetmeksizin tüm halkın dilidir, tercümanıdır, halkın her türlü derdini, çilesini, sevincini, kederini türküsüyle, ağıtıyla, kalemiyle dile getiren kişilerdir. Sanatçının sağcısı, solcusu, dindarı dinsizi, laiki beni hiç ilgilendirmez. Ama insanlığın evrensel kurallarına karşı olanlar, haksızdan zalimden yana olanlar bağışlanmaz!
12 Eylül darbecilerine övgülü çok şiir yazıldı ve o övgülü şiirleri yazan sanatçıların bazılarını tanıyorum, şiirlerini de gözümle gördüm. Suçsuz bir gazeteci olan Hırat Dink’i katleden katile de kendisine “ozan” diyen birisi övgülü şiir yazdı, faşist birisine de okuttu; böylelerini kınıyorum!
Arkadaşlar…
Tabi ki hak eden sanatçılara, liderlere şiir yazılır, övgü de… Âşık Veysel’e, Mahzuni Şerif’e, Yılmaz Güney’e şiirler, türküler yazıldı. Liderlerden Atatürk’e şiir yazmayan sanatçı var mı? Dünyada çok sevilen Nelson Mandela adına, Gandi adına şiirler, şarkılar yazılmıştır. Böyle liderler halkın gönlüne yerleşir, kuşaktan kuşağa aktarılır. Şiddet karşıtı liderlerin önemi daha büyüktür. Bu liderler savaş değil barışın, şiddet değil sevginin, düşmanlık değil kardeşliğin dilini konuşur.
Irkçılığın yüzü çirkindir. Gerçek sanatçılar asla ruhunu satmaz. Darbe, diktatörlük, politik baskı gibi zor dönemler bir ülkenin sanatçıları için sınav niteliği taşır. Kimi bu sınavlardan başı dik olarak çıkar, kimi ise ömür boyu utanç içinde yaşar. Toplumsal bilinci ve hafızası güçlü ülkelerde halk böylelerine ceza verir. Mesela İspanya’da İkinci Dünya savaşında faşizmin yanında yer alan Ezra Pound, barıştan sonra bir kafes içerisinde sokaklarda dolaştırılarak teşhir edilmiştir. Ağır protesto Norveçli, kitapları çok satan ünlü yazar Knut Hamsun’un başına geldi. Naziler ülkesini işgal ederken onlarla işbirliği içine girmişti. Savaş bittikten sonra bir sabah evinde camdan dışarıya bakarken evinin önündeki meydanda küçük bir kız gördü. Kız, Hamsun’un kitaplarını meydana bırakıp gitti. Sonra bir yaşlı geldi, o da kitapları bırakıp gitti. Sonra binlerce insan Knut Hamsun’un kitaplarını meydana yığdılar. Hiçbir bağırma çağırma olmadan kitaplarını bıraktılar. Hamsun evinden çıkamadan küçüldü, küçüldü, küçüldü ve kahrından öldü.
Ülkemizde iktidara gelenler her zaman, “Ülkemiz güçlüdür” diye nutuk atarlar. Halkının bir bölümünün şikâyetlerine çare bulamayarak, insanları korkutarak güçlü olunmaz. Görkemli saraylar yaparak güçlü olunmaz. Halkını sağlıklı, mutlu müreffeh tutabilen devletler güçlüdür. Dün gazeteler yazıyordu, televizyonlar da söyledi; Hakkâri Yüksekova’da bir evde dört çocuk bir ayakkabı var, sırayla biri ayakkabıyı giyip okula gidiyorlar. İşte güçlü devlet!
Sevgili Gençler…
Geleceğimiz, her şeyimiz… Sizlere barış dolu, yeşili bol, hastalıklara çare bulunmuş, sanatta bilimde edebiyatta yepyeni ufuklara yol alacağınız bir dünya bırakmak boynumuzun borcudur ve ülkeyi yönetenlerin de borcudur. Hangi dinden, dilden, renkten, cinsten olursa olsun; hangi ülkeden, bölgeden, yöreden olursa olsun gençlerimize aynı huzur dolu havayı bırakmak en büyük ödevimizdir. Düşünce okyanusunda dünyanın her renginin canlanacağı, birbirini dost kardeş bilecekleri bir dünya hazırlamak bizim birinci ödevimizdir. Ama ne çare ki bunarlın hiç birini yapamıyoruz. Her gün küçücük çocukların ölümlerine rastlıyoruz. Tecavüze uğrayan çocuklar, kaza ve ihmallik ile ölen çocuklar, uyuşturucu ile zehirlenen çocuklar, faili meçhul cinayetler oluyor. Bir afiş astı diye, slogan attı diye çocuklara yapılan, işkenceler, hapislere atmalar…
Bu ülkede kitap okumak suç gibi anlatıldı, kitaplar yasaklandı, haklarını arayan gençlere işkenceler yapıldı. Özerk üniversite, parasız eğitim diyen öğrenciler coplandı, yerlerde sürüklendi. Şimdi de anaokullarındaki çocuklara zorunlu din dersleri dayattılar…
Velhasıl çok anlatılacak şey var, sorunlar çok…
Hepinize saygılar, sevgiler…

11 Ocak 2015, Ankara

Ozan İsmail İpek'in Halk Ozanları Kültür Derneği 18. Olağan Genel Kurulunda yaptığı konuşma metnidir. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Üç Ozan Derneğinden ‘Âşıklar Ozanlar Günü’ Basın Açıklaması

OZAN-DER'den 'Deyişlerin Dili' Etkinliği

Malatyalı Ozan Yeniden Başkan